Geziler, anılar ve “PİLAV”
“Kuzulu pilav ve helva” bir Enderun yemeği idi. Galatasaray Lisesi´nin pilav ananesi hakkında ilk bilgileri mektep mezunu Büyükelçi ve Atatürk´ün Büyük Nutku´nun diktesini alan Ruşen Eşref, Kulübün 50.yılı nedeniyle “GALATASARAY VE FUTBOL, HATIRALAR” adıyla yazdığı, kitapta şöyle anlatır:
“…prehistorik dediğim Lejander devrin kahramanlarından birini neden sonra hem de TEZE´nin yurdunda görmiyyim mi?…
Yunanistan´da ilk elçiliğim sırasında bir yaz akşamı Atina Kulübü´nün taraçasında süt beyaz sakallı, ama çalımı, çelimi hala yedinde bir emekli generalle tanıştım. Beni selamlamak arzu etmiş, kendiliğinden soframıza gelmek nezaketinde bulunmuştu.
Ben Balkan cemiyetindeki çalışmalarımızda ahpab olduğum General Laskaris´le yemek yiyordum. Bir ufacık konuşmadan sonra yeni tanıdıklarımızla birbirimize ısındık. General, birlikte sofrada oturmamız dileğimi kırmadı… Generalin ağzından duydum ki Sultan Aziz´in huzurunda jimnastik yapmış. İltifat görmüş. “-Ne münasebetle?” diye sordum “-E, ben gençliğide Galatasaray Lisesi´nde öğrenci idim. O zaman hıdrellezde Kağıthane´ye götürülürdük. Orada hünkarın huzurunda jimnastik yapardık. İşte o münasebetle…” General beden terbiyesine ilkin Galatasaray´da alıştığını söylerdi…
Hıdrellez bayramı basü badel mevt´i o prehistorik dediğimiz Lejand Rumeli yakasındaki Haliç´in Kağıthane çayırında değil, Boğaziçi´nin Anadolu yakasındaki Beykoz çayırında gerçekleşti… Yeni Meşturiyet Padişahı Sultan Mehmet 1910 Hıdrellez´inde Beykoz Kasrı´nda ayan ve mebusan şerefine bir kuzu ziyafeti verdi. Kazanımız, kepçemiz, kuzu pilavımız ve irmik helvamız yedeğimizde önce bizi Boğaziçi vapuruna doldurdular. Kasr´ın parkının duvarı dışında kuytu ve ağaçlıklı bir kıyıda yer gösterdiler… Öğle yemeğimizi kır havası, neşesi içinde ağız tadı ve gönül rahatlığı ile bir güzel yedik. Jimnastik marifetlerimizi daha doğrusu beden terbiyesi idmanlarımızı halka gösterip halkın alkışını topladık geri döndük. Böylece, halka toplu idman gösterisini ilk defa Galatasaray yapmış oldu.
1968 yılında Galatasaray Lisesi´nin Lycee Imperial Ottoman de Galatasaray olarak kuruluşunun 100. yılını, Galatasaraylılar Derneği´nin bu amaçla kurduğu, “Galatasaray Lisesi´nin 100. YILINI KUTLAMA DERNEĞİ”nde çalışırken, kutlama yılına PİLAV toplantısıyla başlama kararını vermiştik. Merhum Apdi İpekçi bu münasebetle mektepteyken çıkardığımız Galatasaray mecmuasının özel bir Pilav sayısını çıkarmamızı istedi. Hazırladı, Pilav´ın başlangıç ve gelişmesini yazdı, dergiyi o zaman çalıştığı Milliyet gazetesinde bastırdı. Şimdi PİLAV olayının Galatasaray´da gelişmesini merhum Apdi İpekçiyi saygı ile anarken kaleminden onun yazdığı ve hazırladığı şekilde 68. sayfada okuyalım:
Bir vakitler böyleydi…
Galatasaray Lisesi´nin kurulduğu ilk yıllarda bir kır yemeği.
Bu yıllarda daha “Pilav” adeti yoktu.
Öğrenciler, okul idaresinin gözetiminde Kağıthane´de kır yemeğine götürülürdü. Yaya olarak gidilirdi.
Yemekler büyük tencerelerle katır sırtında taşınırdı.
Kağıthanede spor gösterileri yapılır, kuzular çevrilirdi.
Resmin altındaki
“Abdullah Freres” imzası fotoğrafın çekim yılı hakkında en güzel kanıttır.
Yıl 1870 en fazla 72.
Belki de Galatasaray´ın toplu olarak yediği ilk yıllık yemek…
İLK TOPLANTIMIZ 1934´TE YAPILMIŞTI
Geleneksel yemeğimize “Pilav” adının verilmesini Raif Necdet Meto´nun teklif ettiği anlaşılıyor. Pilav fikrinin ne zaman, nasıl doğduğunu ve yıllık toplantılarımıza neden “Pilav” adının verildiğini bilen Galatasaraylıların sayısı pek az… Galatasaraylılar Cemiyeti´ne yıllarca başkanlık etmiş olan Saim Gogen´in hatırladığına göre yemekli toplantılar 30 küsur yıl önce başlamış ve bu toplantılara “Pilav” adı verilmesi konusunda ilk teklif Raif Necdet Meto´dan gelmiş… Halen Adana´da çiftçilikle uğraşan Raif Necdet Meto “Doğrudur” diyor, “Galatasaraylılar Cemiyeti´nin bir komite toplantısında birbirimizi senede bir görebilmemiz için yıllık yemekli toplantılar yapmamız fikrini ortaya ben attım, arkadaşlar da desteklediler”
İLK KARAR 30 NİSAN 1934´DE ALINMIŞ
Meto, teklifinin tarihini hatırlamıyor. Galatasaraylılar Cemiyeti´nin karar defterinde yaptığımız incelemeden anlaşıldığına göre bu konuda ilk karar;
30 Nisan 1934 günü alınmış. O gün Tevfik Amir, Osman Kemal, Mithat, H. Resih, Bedri, Feridun, Suat Arif ve Mecdi Bey´lerin katıldıkları toplantıda alınan kararların 4. maddesi şu :
“Bütün Galatasaraylıların bulunabilecekleri bir ziyafet tertibine ve bunun Galatasaray Lisesi´nde yapılabilmesini teminen Reis Yunus Nadi Bey´le ve Mektep Müdürü Bey´le temas ederek Tevfik Amir ve Osman Kemal Bey´lerin iştirakiyle ziyafetin esasatının tebitine…”
Daha sonra 14 Mayıs 1934 tarihli toplantıda şu karar alınmış:
“Galatasaraylılar ziyafetinin 1 Haziran 1934 cuma günü verilmesine ve iştirak hissesinin bir lira olmasına…”
Ertesi toplantı ise tamamen “ziyafet” konusuna ayrılmış. 3 Mayıs günü alınan kararlar şunlar:
1- 1 Haziran 1934 Cuma günü verilecek ziyafetin esas programı kararlaştırıldı ve vazifeler taksim edildi.
2- Osman Kemal Bey tarafından beyanı hoş amedi ve program hakkında söylenecek nutuk metni kararlaştırıldı.
3- Bütün İdare Heyeti azasının cuma günü saat 10.00´da mektepte bulunmasına karar verildi.
4- Cemiyet namına bu nutuktan başka söz söylenmemesine karar verildi.
İlk “Yemekli toplantı” böylece 1 Haziran 1934 cuma günü yapılmıştır. O toplantının tafsilatı, ertesi günü çıkan Cumhuriyet Gazetesi´nde şu şekilde verilmiştir:
“GALATASARAYLILAR DÜN BİR ARAYA GELDİLER”
“Dün Galatasaray Lisesi, memleketin en güzide irfan yurtlarından biri olan bu güzel mektep çok samimi sevgi ve arkadaşlık tezahüratına sahne oldu. Galatasaray´da yetişmiş ve ekserisi çok yüksek mevkiler işgal etmiş olan binlerce GAlatasaraylıdan İstanbul´da bulunanların hemen hemen hepsi lisede toplandılar. Talebelik hayatlarını yaşadılar, hep bir arada yemek yediler. Galatasaraylılık bağını kuvvetini gösterdiler. Daha saat 11.00´den itibaren, bu aile yemeğine iştirak etmeğe koşan Galatasaraylılar bahçeye toplanmaya ve eski hatıları ihya etmeye başlamışlardı.
Saat 12.00´ye doğru Galatasaray´ın bahçesi yerli mallar sergisi zamanlarını ve daha doğrusu mektebin eski tevzii mükafat günlerini hatırlatan bir kalabalıkla dolmuştu. Galatasaraylılar, sınıf sınıf, nesil nesil, toplanmışlar görüşüyorlardı. Birdenbire bir oyundur başladı. Mevki sahibi yaşını başını almış, fakat gönülleri genç kalmış olanlar çatal matal oynadılar, birdir bir atladılar, esir almaca ve futbol oynadılar. Mektebin müdürü Behçet Bey´i eski mubassırlardan M.Moskos´u altı okka yaptılar. Manzara görülecek şeydi. Bu her yaşta muhtelif mevki ve meslek sahibi insanlar, kuvvetli bir rabıta ile birbirlerine bağlı idiler. Aynı irfan yurdunda okumuş olmak rabıtası; birinci Ferit Cevat Paşa hazretleri, esbak Paris Sefiri Salih Münir Paşa´dan, Doktor Orhan Tahsin Bey´den tutunuz da daha geçen sene çıkan gençlere varıncaya kadar bine yakın Galatasaraylı, çocukluk zamanlarını hatırlatan bir hafiflik, neşe ve sevinç içinde idiler.
Nihayet ihtiyar tamburcu, maalesef pek lüzumsuz yere ilga edilmiş olan tranpetesini çalarak bu ihtiyar çocukları toplanmaya davet etti. Evvela bu tambur sesi şiddetle alkışlandı. Sonra mubassırların nezareti altında “Grand cour” denilen büyük sınıfların bahçesine gittiler.
Orada Galatasaraylılar Cemiyeti İdare Heyeti azasından Osman Kemal Bey bir nutuk irat ederek toplantısının maksadını, Galatasaray´ın sinesinde yetişmiş olanları her sene bir dea olsun bir araya toplamak olduğunu izah etti ve içtimaın programını anlattı. Osman Kemal Bey, üçü de Galatasaraylı olan Maarif, Dahiliye, Gümrük ve İnhisarlar Vekillerinden gelen şu telgrafları okudu:
Behçet Beyefendi, Galatasaray Lisesi Müdürü Vaki olan samimi davete meşguyiletim dolayısıyle icabet edemediğimden dolayı teessürlerimin Tevfik Amir Bey´e iblağını rica ederim. Maarif Vekili Hikmet Tevfik Amir Beyefendi, Galatasaraylılar Cemiyeti 2.Reisi Davetinize teşekkür ederim. vazifelerim beni buraya bağlamasaydı şimdi aranızda bulunmayı zevkli bir borç bilecektim. Yarın büyük bir milletin ve kudretli bir devletin mukadderatını ellerine alarak cihana ve insanlığa medeniyette ilerleme yollarını göstermeye nasıl çalışıldığını, çalışılmakla nasıl yetişildiğini gösteren Galatasaraylılara candan sevgilerimi bildirmenizi rica ederim. Şükrü Kaya Galatasaraylılar Cemiyeti Reisliği´ne Mektepte toplanmayı ne güzel düşündünüz. Aranızda bulunamadığım için cidden mahzunum. 407 Rana´yı da hatırlayınız. bütün arkadaşlarıma afiyet dilerim, sevgi ve saygılarımı sunarım efendim. RANA Şiddetle alkışlanan bu telgrafnamelerden sonra, Osman Kemal Bey, Galatasaray´ın sevgili ve sevimli jimnastik muallimi, hayatının tam elli senesini bu irfan yurdunda geçirmiş olan Faik Bey´in mektubunu okudu. Gözlerinin ziyası sönmüş olmasına rağmen gönlündeki Galatasaraylılık ateşi sönmemiş olan bu eski Galatasaray talebesi ve hocası çok hazin bir mektupla, toplantıya iştirak edememekten mütevellit teessürlerini anlatıyor. “Ben aranıza girince mütemadiyen ağlayacak ve sizi ağlatacağım. Onun için gelmek istemiyorum” diyordu. Osman Kemal Bey, uzak yerlerde bulunup da bu aile yemeğini iştirak edemeyen Galatasaraylılardan yüzlerce mektup ve geldiğini bildirdi. Gazi Hazretleri ile Kazım ve İsmet Paşa´lara ve Galatasaraylı vekillere saygı ve sevgi telgrafları çekilmesine karar verildi. Muallim Faik Bey´e de bir telgraf çekilmesi kararlaştırıldı. Sonra tekrar tambur çaldı, bu defa yemek tamburuydu. İkişer ikişer Behçet Bey´in himmetiyle fevkalade temiz olan yemekhanelere gidildi. Sofrada sınıflar ve nesilller bir araya toplanmışlardı. Eski mubassırların nezareti altında yemek yenildi. Yemekler cidden nefisti: * Kuzu pilavı * Hıyar Salatası * Zeytin yağlı enginar * Susamlı ve peynirli börek * İrmik Helvası Yemekte bütün Galatasaraylıların malumu olan yaramazlıklar yapıldı. birbirlerinini yemeklerini kapanlar, ekmek içinden küçük mermi yapıp atanlar, mubassırdan ceza alanlar, beğendikleri yemekten ir ikinci tabak daha yemek için “Efendim içinden kıl çıktı” diyenler oldu. Bazı misafirler de vardı. Bu meyanda Cevdet Kerim Bey de Müdür Behçet Bey´in sınıfıyle aynı masada yemek yiyordu. Mektebin şimdiki talebesi eski mektep arkadaşlarını hayretle, muhabbetle ve hürmetle seyrediyorlardı. Doktor Osman Şerafettin Bey´le mektep numarası 55 olan Hariciye memurlarımıznadn Fahri bey, bazı eski yaramazlıklarını anlattılar ve alkışlandılar. Fahri Bey nutuk irad ederken ceketinin eteğine haberi olmadan bir havlu iğnelenmek suretiyle bir azizliğe maruz kaldı. Yemekten sonra, bahçede fotoğrafiler çıkarıldı, Galatasaray rozetleri dağıtıldı ve önde izciler, arkada eski Galatasaraylılar olmak üzere taksim abidesine gidildi. Beyoğlu, Beyoğlu oldu olalı böyle bir kafile görmemişti. İzcilerin trampet seslerine ayak uydurmuş, her yaştan ve her meslekten bin insan, kendilerini birleştiren, kaynaştıran o güzel sarı-kırmızı bayrağın arkasına takılmış, askeri adımlarla Cumhuriyet abidesine gidiyordu. Bu muhteşem kafile, Cumhuriyet meydanı´nda abidenin etrafına dizildi. İzcilerin borazanları selam havası çaldılar. G.S. markası şeklinde sarı-kırmızılı çiçeklerden yapılmış ve sarı-kırmızılı kordelalarla süslenmiş büyük bir çelenk abideye konulduktan sonra Fahri bey bir nutuk irad etti ve Büyük Gazinin heykeli önünde, Galatasaraylıların saltanat idaresine karşı yaptıkları mücadelelerden ve inkılap uğrundaki faaliyetlerden bahsetti. Çok mesut ve heyecanlı saatler yaşamış olan Galatasaraylılar bundan sonra birbirlerinden ayrıldılar. Galatasaraylılık rabıtasının gönülden gelen nurlu kuvvetini gösteren bu toplantı da bu suretle bitti. Galatasaraylılar Cemiyeti her sene mektepte böyle bir aile yemeği tertip edeceği gibi bir de aile tenettühü yapacaktır. Bu seneki tenezzüh gelecek ay ve mehtapta yapılacak” Galatasaraylılar Cemiyeti, karar defterinin incelenmesinden anlaşıldığına göre ikinci senelik yemek için alınan karanı tarihi 17 Nisan 1935´tir. Tevfik Amir, Osman Kemal, Mithat Aziz, Suat Plevne, Bedri, Rasih, Adil, Suat, Süleyman ve Mecdi Beylerin kaldıkları toplantıda alınan kakarlar şunlar: 1- Galatasaraylılar senelik yemeğinin 31 Mayıs Cuma günü verilmesine, 2- Yemeğin propagandasını temin için bir komite teşkiline ve bunun için Doçent Burhan Bey´le, mektupla müracaat eden Ekrem Bey´in gelecek çarşambaya idare içtimaına davet edilmelerine ve Raif Necdet Bey´in de davet edilerek bahsettiği programın görüşülmesine karar verildi. Görüldüğü gibi bu tarihe kadar alınan karalarda “Pilav” adı kullanılmamış “senelik yemekten” söz edilmiştir. “Pilav” adına ilk defa yukardaki toplantıdan sonra alınan bir karada rastlanmaktadır. 15 Mayıs 1915 tarihli toplantıda “Pilava davet edilecek zevat tesbit edildi.” denmekte, sonraki sayfada da “Pilavdan sonra idare heyeti içtimaları tatil edildi” kaydı bulunmaktadır. İlk yemekli toplantı kararının alındığı toplantıda Raif Necdet Meto´nun ismine rastlanmamakta, buna karşılık ertesi yılın toplantısı hazırlanırken Raif Necdet Meto´nun bir programla idare heyetine buşvurduğu, bunun üzerine bir komite teşkil edildikten sonra kullanılmaya başlanmıştır. Bu incelemeden çıkan sonuç şudur; Galatasaraylıları her yıl bir araya getirme fikri ilk defa Galatasaraylılar Cemiyeti İdare heyeti´nin 30 Nisan 1934 günü yaptıkları toplantıda ortaya atılıp o yıl gerçekleştirilmiştir. Ertesi yıldan itibaren de bu toplantılar “Pilav” adını taşımaya başlamıştır. Abdi İpekçi ARAMIZDAN AYRILANLARIN PİLAV İÇİN YAZDIKLARI (Merhum Galatasaraylı yazar Selami İzzet Sedes´in bu yazısı Galatasaray Dergis, 1947 – Özel Pilav ilavesinden alınmıştır.) GALATASARAY PİLAVI 30-35 yıl kadar evveldi. TAtil sona ermiş Mektebi Sultani açılmıştır. Bizlere pek kısa görünen, adeta göz açıp kapayıncaya kadar geçiveren uzun yaz tatilinden sonra mektebe giriş ve sınıflara kapanış en uslularımızı o gün için afacanlandırmıştır. Hiç unutmam, o gün 2. derse fevkalade şık, zarif, plastron kravatlı, glase iskarpinleri yumurta ökçeli, tek gözlüklü bir zat muallim olarak girdi. Bukibar halli, nazik tavırlı muallimin şıklığı mı tuhafımıza gitmiş? Tek gözlüğü mü asabımızı gıdıklamıştı? Yoksa sadece tatil sonunun buhranı mı bu uzun boylu, Avrupai kılık muallimle bizi alay etmeye sevketmişti?… Biliyorum en büyüğümüz onaltı yaşında delikanlılardık Kıs kıs gülmüye, fısıldamaya, homurdanmaya başladık. Kibar tavırlı, zarif giyimli muallimimiz, sonradan Washington elçiliğine tayin edilen Muhtar Beydi. Allah rahmet eylesin; homurtu ve fısıltılara bir müddet sesiz kaldı, sonra gayet nazikane ihtar etti, fakat sınıf hiç oralı olmuyor, boğuk gürültü kısık kahkaha devam ediyordu. Nihayet Muhtar Bey ayağa kalktı.: -“Çocuklar” dedi, “Neden gürültü ediyorsunuz. Ben de bu memleketin PİLAVINI yedim!… Bu son cümle bir anda tesirini gösterdi, bir çırpıda gürültüyü kesti… Kürsüdeki muallimin Galatasaray´ın pilavını yemiş olması, Galatasaraylı olması sayılmasın ave o andan itibaren sevilmesine kafi gelmişti. Galatasaray´ın Pilavında madde aralanlar avuçlarını yalasınlar: “Galatasaray´ın pilavı” bir ruhun bir birliği, ileri adımın, daha iyiye ve daha güzele gitmenin ifadesi, asil bir ruh haletinin tezahürüdür. Bu ruhu kavrayamayanlar, pilavı bir mide ve göbek meselesi yapanlar bizden değildir, bizi kıskananlardır. Galatasaraylı, pilava saygı göster! GALATASARAYLI: En yeni fikirleri temsil ediyor musun? Ancak o takdirde tam Galatasaraylı olabilirsin! “Vur Mihek-i Terbiyeye” Dünyanın, bu arada da Türkiye´nin büyük davaları karşısında bir “Galatasaraylılık ruhu”nun faydalı mihek olduğu kanaatindeyim. Galatasaray, hem çok “ananeye bağlı” hem de çok “yeni fikirli” bir müessesedir: Sınıfımızdan Fevzi Efendi, kallavi sarığıyla çıkar; öbür derse iğneleyici nükteleriyle Tevfik Fikret girerdi… Galatasaraylı tipi, bu zıt şahsiyetleri yalnız latif bir müsamahayla dinlememiş, hepsinden gereğince hisseler kapmıştır. Esasen sosyal kadromuz da buna müsaitti: Saltanatın en kalbur üstü aile evlatlarından tutunuz, pek fakir bölgelerinden gelmiş yetim ve parasız çocuklara kadar herkes yan yana aynı rahlede otururdu. Bu hal, elbette bir karşılıklı müsamahayı icabettirecekti. nitekim öyle olmuştur; Galatasaraylılar kendi aralarında bir barışıklık ruhuyla, bir tesanütle yaşarlar. Şayet içimizde muhafazakarlığın ifratına, yahut terakkiperver olup da makus ucun yani ananenin inkarına kaçanlar varsa, bunlar derslerini iyi öğrenemeyip ikmale kalmış zavallı arkadaşlarımızdır. Hakkiki Galatasaraylılık bu değildir. Hakikisi, öyle sanıyorum.- Yukarıda da söylediğim gibi – bu anlaşamayan, geçinemeyen dünya ortasında, memleketimize bir “numune ruh” teşkil edebilir. Öyleyse anane pilavına kaşığı sallarken ruhunu da tecrübe mihekkine vur. Galatasaraylı : En yeni fikirleri temsil ediyor musun? Ancak o takdirde tam Galatasaraylı olabilirsin! (Merhum edebiyat Hocamız Ercüment Ekrem Talu´nun bu yazısı Galatasaray Dergisi, 1947 Özel Pilav ilavesinden alınmıştır.) BUGÜN GENE BİRARADAYIZ. Bugün gene bir aradayız. 79 yıllık şerefli bir mazisi olan okulumuzun bahçesinde konferans salonunda, yemekhanelerinde, bundan altmış yıl kadar önceki ile bu yılın mezunu Galatasaraylı buluşuyor, tanışıyor, sevişiyor, bizim için bir yemek olmaktan ziyade bir simge (sembol) olan “pilav”a, birlikte kaşık atıyorlar. Galatasaray´ın pilavı!.. O bambaşka bir şeydir. Onu pirinç ve yağdan ibaret sayanlar iç yüzünü bilmezler. Seneler senesi şu damın altından sel gibi atılıp hayale kapılan nesiller, insanı insan eden çeşitli meziyetleri kendi varlıklarına gene o pilavla sindirdiler. Biz, yılda bir kere, kardeş sofrasına onun için dönüyoruz. Etrafında, katıksız bin neşe ile toplandığımız sofralar her birimizi kendi talebelik yıllarına irca ediyor. Sağ kalmış arkadaşlara muhabbetle sokuluyor, ölmüş olanları sevgi ve rahmetle anıyoruz. Kendilerinden feviz aldığımız değerli hocalarımızın aziz ruhlarını aramızda hissediyoruz. Gene her yıl aramızdan eksilen eskilerin yerine Galatasaray ailesine bir çok yeni üyelerin katıldığını sevinçle ve kıvançla görüyoruz… Tıpkı yerini beğenmiş bir ağaç gibi, Galatasaray her yıl biraz daha serpiliyor, gelişiyor daha bol ve daha gür meyveler veriyor. Biz, misafirlik müddetleri sonuna yaklaşan eskiler, saflarımızı boş bırakmayacak olan genç arkadaşlarımıza bırakıp Galatasaray hesabına daha da ümitleniyoruz. Cümle kapısının iki yanında, iki irfan ve fazilet timsalinin nöbet beklediği aziz okulumuz, 79 yıl içinde Vatana sayısız hayırlı evlat yetiştirmiş olmakla övünür. Kutsal yurt toprağını sıktığımız zaman fışkıracak şehitlerin arasında bizden olanlarda vardır. Bundan daha büyük şeref mi olur? Onun için askerlikte, ilimde, fende, edebiyatta, diplomaside, basın yazarlığında, ticaret ve sanat aleminde ün almış arkadaşlarımızı saymayacağım. Zaten sayacak olsam, dergimizin sayfaları az gelir. Gene bir aradayız bu yıl; ona bakalım. Gönüllerimiz bir, o gönüllerin taşıdığı ülkü birdir: Bu vatan için yetiştik ve gerekirse onun uğruna can vereceğiz. Galatasaray´a karşı duyduğumuz aşk bu Vatana bağlılığı ve iyi, güzel, doğru sevgisini bize aşıladığı içindir..!